Yemek yeme bozuklukları, vücut ağırlığı takıntısı, vücudun şekli ile ilgili olumsuz düşüncelerin olduğu ruhsal rahatsızlık grubudur. Yeme bozukluğu yaşayan kişilerin kendi vücutlarıyla ilgili yanlış algıları vardır. Bu bozukluklar, DSM-4’e göre anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve başka türlü adlandırılamayan yeme bozukluğu olarak üç grupta toplanır.
Yeme bozuklukları ergenlerde özellikle kızlarda yaygın kronik hastalıklardandır. Yaygınlık kızlarda anoreksiya nevroza (AN) için %0.5-3.7, bulimia nevroza (BN) için %1.1-4.2 arasında değişmektedir. Eğer kısmi semptomları taşıyanlar düşünüldüğünde oran daha yüksek olmaktadır. Bu bozukluklar hem fiziksel hem de psikiyatrik olarak potansiyel lethalite taşırlar. Yeme bozuklukları biyo-psiko-sosyal bozukluklardır. Yaklaşım ve tedavilere multidisipliner (birden çok tekniğin bir arada kullanılması) yaklaşımlar gerektirmektedir.
ANOREKSİYA NEVROZA
Genellikle 12-18 yaşları arasında başlar ve şişmanlama korkusu yüzünden aşırı zayıf kalma çabaları ile belirlidir. Hasta, beklenenin altında bir vücut ağırlığına sahip olmasına rağmen kilo almaktan veya şişman biri olmaktan aşırı derecede korkar. Hasta bilinçli olarak yememekte ve zayıf kalmada direnir.
Anoreksiya nervozanın, aşırı yemesi olan (bulimik) ve aşırı yemesi olamayan şeklinde iki türü vardır. Anoreksiya nervozanın bulimik tipi aşırı yeme nöbetlerinin ardından yediklerini kusarak, ishal yapıcı veya idrar söktürücü ilaçlar kullanarak düşük kilolarını korumaya çalışır.


Sıklık ve Yaygınlık :

Sıklığı bilinmemekle birlikte nadir bir hastalık değildir. 12-18 yaşları arasındaki nüfus içinde 1/800-3/100 arasında değişen yaygınlık oranları bildirilmiştir. Çoğunlukla (%95) kızlarda görülür. Yüksek ve orta sosyokültürel düzeyde daha sık görüldüğü bildirilmektedir.
Ayırıcı Tanı :
Depresyonda, obsesif-kompulsif bozuklukta veya başka hastalıklarda ağır kilo yitimi görülebilir. Ama bu hastalıklarda kilo alma korkusu ve istemli olarak yemekten kaçınma davranışı yoktur.
Oluş Nedenleri (Psikososyal) :
– Cinsel çocuksuluk, cinsel ilişki kurma ve gebeliğe karşı aşırı korku, büyüme, anneden ayrılma, bireyleşmeye karşı aşırı korku gibi çatışmalar vardır.
-Çocuğun özerk gelişmesini güçleştiren aile patolojisi bulunur.
-Toplumsal olarak zayıflığa çok değer veren kesimlerde sık görülür.
-Ailelerinde ölüm ve ayrılma, ruh hastalığı, alkol ve kumar sorun gibi önemli aile sorunları daha sık görülür.
Tedavi :
Anoreksiya nervoza yaşamı tehdit edebilecek derecede ağırlaşabilen bir rahatsızlıktır ve kişilerin çoğunda tedaviden kaçma eğilimi vardır.
Ağır kilo kaybı olan kişilerin hastanede tedavi görmesi gerekir. Öncelikle kişinin kilo almayacağına inandığı bir rejim uygulanması konusunda anlaşılır. Kişiyle iş birliği yapmak bu noktada çok önemlidir. Yapılan anlaşmaya uygun günlük kilo artışı için giderek artan ödüller verilir. Bunun yanı sıra aileyle görüşmeler ve psikoterapi gereklidir. Kişinin yeme davranışı üzerine kurulu yanlış düşünce tarzının değiştirilmesine, vücuduna yönelik olumsuz algılamaların düzeltilmeye ve sorunlarının ele alınarak çözümlenmesine çalışılır. İlaç tedavisinde daha çok antidepresanlar kullanılır.
BULİMİYA NEVROZA
Bu rahatsızlık aşırı yemek yeme nöbetleri, kilo alma ve bir yandan da kilo almayı durdurma çabaları ile belirlidir. Kişi, aşırı yeme nöbetleri sırasında tüm çabalarına ve korkularına rağmen yeme tutkusunu durduramaz. Kilo almayı önlemek için yediklerini kusar, iştah kesici, idrar söktürücü, sürgün yapıcı ilaçlar kullanır.

Anoreksiya Nervoza’da olduğu gibi Bulimiya hastaları için de kilo alımının yarattığı kaygı yüksektir ve kişinin vücudunu algılamasında bozulmalar vardır, bu kişiler normal ağırlıkta olsalar dahi kendilerinin kilolu olduklarına inanabilirler.
Bulimia nervosa tanısı konması için kişinin tıkınırcasına yemek yeme ve uygun olmayan telafi davranışlarını en az 3 ay süre ile en az haftada 2 kez tekrarlamış olması gerekmektedir.
Bulimia Nervosa’yı iki alt tipe vardır: Çıkartma olan ve çıkartma olmayan tip. Çıkartma olmayan tipte oruç tutma, aşırı egzersiz yapma veya laksatiflerin kullanımı görülür.

Ayırıcı Tanı :
Anoreksiya nervozanın bulimik türünde de aşırı yeme ve kilo alma nöbetleri olabilir, fakat temel patoloji yemeyi kusma ve kesme doğrultusundadır. Bulimiya nervozada ise temel patoloji yemeyi durduramamadır.
Sıklık ve Yaygınlık :
Bulimiya nervoza bütün toplumlarda %1 oranında görülmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla 10 kat sık görülür. A.B.D’de üniversitedeki kızlarda %5 oranında saptanmıştır.

Oluş Nedenleri :

– Hastalık öncesinde aşırı kilolu oldukları ve hastalık semptomlarının bir diyet dönemi ile başladığı görülür

–    Bu kişilerde depresyon, obsesif-kompulsif bozukluk, fobik bozukluk, panik bozukluk sıklıkla birlikte görülebilir. Ailelerinde de bu bozukluklar daha sık görülür.
– Çocukluklarında cinsel saldırıya uğramış olma ve aile içi sorunların çokluğu dikkati çeker.

–    – Kişiler, anne ve babalarını “uzak ve reddedici” olarak tanımlarlar. Yeme nöbetlerinin anne ile bütünleşmeyi temsil ettiği, ancak sonrasında anneden ayrışma ve bireyselleşme çabasının dışa atım, kusma davranışları olarak kendini gösterdiği düşünülmektedir.
Tedavi :
Bulimiya hastaları Anoreksiya’da olduğu gibi yardımı reddetmezler, hatta yardım ararlar. Bulimiya nervozalılar genelde ayakta tedavi edilebilirler. Genelde antidepresan ilaçlarla tedavi uygulanır. Ama sadece ilaç tedavisi yeterli olmaz. Mutlaka bilişsel-davranışçı psikoterapi de uygulanmalıdır. İlaç ve psikoterapi ile bu belirtiler durdurulabilse bile hastaların çoğunluğunda depreşmeler olur.
BAŞKA TÜRLÜ ADLANDIRILAMAYAN YEME BOZUKLUKLARI
Bu kategorideki hastalar, anoreksiya nervoza ve bulimiya nervozanın tüm teşhis belirtilerini göstermiyor, fakat önemli yeme tutum ve davranış bozukluğuna sahip oluyorlar. Bu grup, anoreksiya veya bulimiya nervozaya göre daha az ciddi bir sendrom olarak görülüyor. Her üç hastalıkta da, vücut hoşnutsuzluğunun derecesi ve diğer zihinsel semptomlar arasında benzerlikler bulunuyor. Bazı araştırmaların “başka türlü tanımlanamayan yeme bozukluğu” sonrasında anoreksiya nervoza ve bulimiya nervozanın gelişebilmektedir.
Bu tip hastaların önemli kilo kaybına rağmen kilosu normal sınırlar içerisindedir. Kadınların adet dönemleri düzenlidir. Tıkanırcasına yeme gibi davranışlar haftada ikiden az veya üç aylık sürelerden daha azdır. Normal vücut ağırlığındaki bir kişi, az miktarlarda yedikten sonra düzenli olarak uygunsuz davranışlar yapar. Örneğin 2 bisküvi yedikten sonra kendini kusturur. Büyük miktardaki besinleri yutmadan tekrar tekrar çiğneme ve tükürme davranışı gösterir.

Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu
Tıkanırcasına yeme bozukluğu, belli bir zaman süreci içinde hastalarda kontrol hissinin yitirilerek aşırı miktarda gıda alımı olarak tanımlanıyor. Bu hastalar aşırı yeme sonrasında kendini kusturma gibi kilo almayı engelleyici bir çıkarma işleminde bulunmuyor. Bu hastaların bulimik kişilere nazaran obez veya obez olmaya yatkın bireyler olduğunu belirten Uzm. Turacı, hastalığın en büyük belirtisinin tekrarlayıcı tıkanırcasına yeme atakları olduğunu söylüyor: ”atak esnasında hastada kontrol hissi kaybolur. Olağandan daha hızlı yemek, rahatsız olana kadar yemek, aç olunmamasına rağmen aşırı miktarda yemek, çok aşırı yemek yediği için yalnız yemek yemeyi tercih etmek, aşırı yemek yendikten sonra depresyon ve suçluluk hissi gibi belirtiler de tıkanırcasına yeme bozukluğunun belirtileri arasında yer alır. Ataklar 6 aylık bir süre zarfında ortalama haftada 2 gün görülür.”
Gece Yeme Sendromu
Tıkanırcasına yeme bozukluğuna benzeyen başka bir yeme bozukluğu da gece yeme sendromu olarak adlandırılıyor. Belirtileri arasında sabahları iştahsızlık akşamları, bilhassa akşam yemeğinden sonra aşırı miktarda yemek yeme ve uyku sorunları yer alıyor. Günlük total kalorinin en az yüzde 50’si akşam yemeğinden sonra alınıyor. Sendromun oluşumunda akşam anksiyetesinin payı büyük. Bu hastalarda gece süresince melatonin ve leptin düzeylerindeki artış düşerken, gün içindeki kortizon seviyeleri yükseliyor. Gece yeme sendromu daha çok obez kişilerde görülüyor.
Neden oluşuyor?
Şişmanlık, sosyokültürel baskılar, vücut hoşnutsuzluğu, mükemmeliyetçilik, diyet yapma, ergenlik dönemi ve genetik etkiler yeme bozukluklarının başlıca oluşum nedenlerindendir. Vücut hoşnutsuzluğu ve kilo kaygısı, kişiyi diyet yapmaya yönelttiği için bulimik semptomları artırıyor. Diyet yapmak, tıkanırcasına yeme ve bulimiya başlama riskini artırıyor. Diyet kurallarını bozma da aşırı yemeyle sonuçlanıyor.
Ergenlik döneminde genç kızlardaki yağ dokusunun artması ve erken adet görme gibi faktörler de vücut hoşnutsuzluğu ve dolayısıyla yeme patolojisi gelişmesini sağlayabiliyor. Uzmanlara göre toplumdaki bazı gruplar yeme bozukluğu gelişmesine daha yatkın. Örneğin dansçılar, modeller gibi işleri dolayısıyla zayıf olması gereken kişiler, psikiyatrik bozukluğu olanlar, ailelerinde depresyon, yeme bozukluğu ya da alkolizm görülenlerde yeme bozukluğu hastalıkları daha yüksek oranda görülüyor. Araştırmalar, bulimiklerde alkol, sigara, kafein ve ilaç kullanımının normalden daha fazla olduğunu gösteriyor. Hatta alkolikler ile bulimikler arasında geçişten söz etmek mümkün
Adı Konmamış Diğer Yemek Yeme Bozuklukları
Anorexia Nervosa ve Bulimia Nervosa’nın tanı kriterlerine tam anlamıyla uymayan ama her ikisindende bazı özellikleri taşıyan yemek yeme bozuklukları bu kategoriye girer,örneğin birey yemek yeme krizi sonrası bilinçli olarak yediği yemekleri kusar, fakat bu kusma 6 ayda 2 yada 3 kez tekrarlanır. Örneğin bireyin ağzında yemekleri çiğner fakat yutmadan geri çıkartır. İşte bu tür adı konulmamış ve sınıflandırılmayan yemek yeme bozuklukları bu kategoridendir.

Yemek Yeme Krizleri ( Binge Eating ) ve Obezite
Bireyin kontrolsüz bir şekilde ve sürekli olarak aşırı yemek yemesine denir. Yemek yeme krizi bireye bir nöbet şeklinde gelir ve birey yemek yemekten kendini alıkoyamaz. Çok miktarda yiyeceği hızlı bir şekilde yer. Örneğin aç olmasa bile stresini bastırmak için, canı sıkıldıkça yemek yer. Diyet yapar sonra acıkır, acıkınca da yemek yeme krizini önleyemez ve çok kısa bir sürede çok miktarda yiyeceği tüketir. Sürekli yer, kilo alır, diyet yapar. Fakat yediklerini kusmaz ve müshil ilaçları kullanmaz. Araştırmalara göre obezite teşhisi konmuş hastaların %15 inde bu tür yemek yeme krizlerine rastlanmıştır.

OBEZİTE

İngilizce ‘obesite’ kelimesinden gelen “Obezite” vücutta depolanan yağ miktarının çok fazla olması biçiminde tanımlanıyor. Obezite vücudun fiziksel yapısına uymayacak ölçülerde aşırı derecede yağ depolanması sonucunda oluşur.
Uzman doktorlar obeziteyi klinik olarak tanımlamak için kilonun boyun karesine oranlanması (kg/m2) ile elde edilen Vücut Kitle indeksi (VKI) ya da İngilizce adıyla “Body Mass Index”(BMI) değerini kullanıyorlar. Buna göre erişkinlerde vücut kütle indeksi (VKİ)’nin 25’in üzerinde olduğu kişiler aşırı kilolu, 30’un üzerinde olanlar obez olarak tanımlanıyor.
VÜCUT KİTLE İNDEKSİ (VKİ)
Kilonun durumunu saptamak için çoğunlukla vücut kitle indeksinden (VKİ) yararlanılır. Vücut kitle indeksi vücut ağırlığının boyun karesine bölünmesiyle elde edilir:
Vücut Kitle İndeksi (VKİ) (kg/m2)= Vücut Ağırlığı (kg) / Boy (m2)
VKİ:

<18.5 ise Zayıf: yani az miktarda vücut yağına sahipsiniz. Eğer atletseniz bu istenebilir bir durumdur; fakat değilseniz zayıf VKİ seviyesi vücut ağırlığınızın düşük olduğunu gösterir ve bağışıklık sisteminizin zayıflamasına sebep olabilir. Eğer VKİ’niz ve vücut ağırlığınız düşükse kas hacminizi artırmak için sağlıklı bir beslenme ve egzersiz yoluyla kilo almaya çalışmalısınız.

18.5-24.9 ise Normal: İdeal miktarda vücut yağına sahip olduğunuz anlamına gelir ve bu da uzun ve ciddi hastalık oranın en az olduğu bir hayat demektir. Aynı zamanda bu oran birçok insanın estetik olarak en çekici bulduğu orandır.
25.0-29.9 ise Hafif Şişman: “İri” sayılırsınız ve diyet ve egzersizle kilo vermenin yollarını aramalısınız. Şu anki kilonuzla çeşitli hastalıklar için risk taşımaktasınız. Beslenme stilinizi değiştirerek ve egzersize daha fazla ağırlık vererek kilo vermelisiniz.

>30.0 ise Obez (Şişman): Sağlıksız bir kilonuz var, bunun getirdiği ve getireceği sağlık sorunlarıyla karşı karşıyasınız demektir. Beslenme stilinizi değiştirerek ve egzersize daha fazla ağırlık vererek kilo vermelisiniz.

OBEZİTENİN NEDENLERİ

Şişmanlık uzun süren bir enerji dengesizliği sonucudur. Bunun belli başlı nedenleri:
1. Fazla yeme,
2. Fiziksel hareketlerin azlığı,
3. Psikolojik bozukluklar,
4. Metabolik ve hormonal bozukluklar,
5. Kalıtımsal faktörler.

Bu faktörler arasında en önemlisi, fazla yemedir. Birçok kimse yedikleri ve harcadıkları hakkında gerçek bilgiye sahip değildir. Bazıları, fiziksel hareketler için harcanan enerji konusunda da bilgisizdir. Hareket ediyorum diye fazla yemek, bazen farkında olmadan şişmanlığa yol açabilir.
Şişmanlığın kalıtsal olduğu da ileri sürülmektedir. Yapılan bir araştırmada, normal anne babanın çocukları arasında şişmanlık %8-9 iken, anne-babadan birinin şişman oluşunda çocuklardaki şişmanlık sıklığının %40’a, her ikisinin de şişman oluşunda %80’e çıktığı belirtilmiştir. Yalnız, bu durumun kalıtsal bir değişiklikten çok, ailenin beslenme alışkanlıklarından ileri geldiği sanılmaktadır. Genellikle evde pişirilen yemeklerin enerji değerinin yüksek oluşu, ailenin bütün bireylerinin fazla enerji tüketmesine yol açmaktadır.
Genellikle hareketsiz kimseler, hareketli olanlar kadar yemektedirler. Bu durumda, hareketsiz olanların enerji dengesi bozulmaktadır. Ağır işte çalışanlar arasında şişman kimselere çok az rastlanmasına karşılık, oturarak iş gören memurlar ve ev kadınlarında şişmanlığın sık görülmesi, fiziksel hareketlerin, vücut ağırlığı üzerine etkisini açık olarak göstermektedir.
Bazı kimseler üzüntü, sıkıntı ve güvensizliklerini örtmek için fazla yemeye meyilli olabilirler. Bunun tersi durumlar da olabilir. Psikolojik bozukluklar, bazen fazla yemeye, bazen de az yemeye neden olabilir.
Özellikle zayıflama diyetlerine dirençli olan çok az sayıdaki şişmanlıklar hormonal ve metabolik nedenlere dayanır. Bu tür şişmanlık toplumdaki şişmanlık oranlarının çok küçük bir bölümünü kapsar. Bilindiği gibi bazı hormonlar, bazal metabolizma hızını etkiler. Hormonal nedenlerle bazal metabolizmanın yavaş oluşu, enerji harcamasını azaltarak alınan besin öğelerinin bir kısmının depolanmasına yol açabilir. Yalnız bu kişiler, genellikle hareketsizdirler ve şişmanlamaları bu nedene de dayanabilir.
Diyetin protein, karbonhidrat ve yağ içeriğinin şişmanlamada etkili olduğu bilinmektedir. Bazı araştırmacılar, diyetteki protein oranının yüksek, karbonhidrat oranının düşük olması ile daha çok enerjinin ısıya dönüşerek atıldığı fikrini savunmaktadırlar. Diğer bazı araştırmacılar ise, bunun şişmanlıkta bir etkisinin olamayacağı görüşündedirler. Karbonhidratların çok fazla kısıtlanması, organların çalışma sistemlerinde örneğin asit-baz dengesinde bozukluklar yapacağından doğru değildir.
OBEZİTENİN TEDAVİSİ
Amaç kısa sürede fazla kilo vermek değil uzun vadede yavaş ama sağlıklı bir şekilde zayıflayarak ulaşılan kiloyu muhafaza etmektir. Bunun için de gerekli olan yerleşmiş alışkanlıkları değiştirerek yeni bir yaşam tarzına uyum sağlamaktır. Yapılması gereken öncelikle yağ ve kalori miktarı düşük sağlıklı bir beslenme programına başlamak ve aynı zamanda sağlıklı bir yaşamın ayrılmaz parçası olan egzersizle bunu tamamlamaktır.
Unutulmamalıdır ki %5’lik bir kilo kaybı bile obeziteye eşlik eden hastalıklarda (kalp ve damar hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kanda yüksek oranda yağ bulunması, solunum hastalıkları, eklem hastalıkları, inme, bazı kanser türleri) ciddi iyileşmeler sağlayacak ve yaşam süresini uzatacaktır.
Obeziteyi tedavi edebilmek için çok yönlü bir yaklaşım gereklidir. İlaç sadece bunu önemli bir parçasıdır. Beraberinde yağı azaltılmış düşük kalorili bir diyet, düzenli egzersiz ve yaşam biçimini değiştirmeye yönelik davranış tedavileri ile başarıya ulaşmak mümkündür.
Kaynak: Ege Üniversitesi PDR Bölümü Davranış Bozuklukları (Çocuk ve Ergen) Ders Notları

Uzm. Psk. Çağla Tuğba Dortluoğlu