Bir aileye ait olmak, temel duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamak, paylaşmak, kendimizi güvende hissetmek,  gelişmek ve tamamlanmak için gereklidir.

Ancak aile, sadece bireysel varoluşun ve gelişimin değil sağlıklı ve gelişmiş bir toplum olabilmenin de gereğidir.

Çünkü  “Aile, toplumun en küçük birimi” dir. Henüz ilkokulda öğrendiğimiz bu tanım, toplum olabilmenin temel gereğini açık biçimde tanımlar. Yani aile, toplumun temelidir. Temeli sağlam olmayan binalar nasıl en küçük sarsıntıda yerle bir olursa, temel aile değerlerine sahip olmayan toplumlar da en küçük krizlerde dağılmaya mahkûmdur.

Türk aile yapısı ve ailevi değerler son yıllarda büyük değişlere uğramaktadır. Geçmişteki dede-nine, anne-baba ve çocuklardan oluşan büyük, kalabalık aileler değişen şartların etkisiyle iyice küçülmeye başladı. Sadece küçülmekle kalınsa pek bir sorun olmayacak ama dağılmalarda başladı.

Evlilik danışmanlığı alan bir çiftle birkaç seans çalıştıktan sonra çocuklarını da seansa katmak istedim, bir seansa 18 yaşındaki kızları ve 14 yaşındaki oğulları ile geldiler.  Algıladıkları aile yaşamlarını göstermeleri amacıyla yaptığım çalışma çok can alıcıydı. Birçok ailede olduğunu bildiğim durumu açıkça sergilediler. Yaşanan aile ilişkisi aynen şöyleydi; çocuklar, çalışan anne ve baba önce eve gelerek buzdolabından aldıkları atıştırmalıklarla odalarına çekiliyor. Daha sonra eve gelen anne-baba ve karnı acıkan birey annenin bir gün önce hazırladığı yemeklerden bir tabak koyarak istediği bir yerde, istediği zamanda akşam yemeğini yiyor. Hiçbir şekilde sorumluluk paylaşımı ve işbirliğinin olmadığı ailede, anne gecenin geç saatlerine kadar birikmiş ev işleri ile cebelleşirken, baba televizyon karşısındaki koltukta yatarak uyukluyor. Kız odasında cetleşirken, oğlan geç saatlere kadar bilgisayar oyununda skor yapmaya çalışıyor. Yaşanan bu manzarayı kızımız; “biz bir aile değil, bir evi paylaşan dört kişiyiz”  diyerek açıklamıştı.

Bir aile olmasalar bile bir evi paylaşabilmek için insanlar arasında sevgi, güven, paylaşım ve işbirliği gibi temel değerler olmalıdır. Bir aile olabilmek için ise bunlar olmazsa olmaz gerekliliklerdir. Aksi durumda çatışmaların yaşanması kaçınılmazdır.

İyi bir aile olmak demek; aile üyelerinin temel fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması, mutlu ve huzurlu bir ortamda sağlıklı ilişkilerin yaşanmasıdır. Bunun sağlanabilmesi için şu gereklere özen gösterilmelidir;

Sevgi, Saygı ve Önemseme:

Bir ailenin oluşumunda sevgi temel şarttır. Sevgisiz bir ilişkiden aile oluşturmak mümkün olamaz.  Bazı evliliklerde ilk başta çiftler arasında (görücü usulü evlilikler gibi) derin bir sevgi bağı olmasa da birlikteliğin sağlıklı devamı için zaman içinde bunun geliştirilmiş olması gereklidir ki çocuklarına da bu sevgiyi aktarabilsinler. Anne ve babaların çocuklarına karşı sevgisi normalde koşulsuz ve neredeyse sonsuz bir sevgidir. Birbirini seven ve bunu gösterebilen bir aile içinde yetişen çocuk, en temel ihtiyacı olan sevgi gereksinimine karşılık bulur.

Aynı derecede saygı da aile bireylerinin temel bir gereksinimidir. Büyük küçük demeden birbirinin düşünce ve görüşlerine, duygularına önem veren, özel ihtiyaçlarını anlayışla karşılayıp, hoşgörülü davranan aile bireyleri kişisel sınırların farkında olup, birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini bilirler. İlişkiler korkuya, ezmeye, sömürmeye dayalı değildir. Fiziksel ya da duygusal şiddet kullanılmaz. Böyle bir aile ortamında aile üyeleri kendilerini değerli, onurlu ve anlamlı bulur, birbirlerinin özel yaşamlarına saygı gösterirler.  Birbirleriyle ilgilidirler, her biri diğerinin sorunlarını, beklenti ve isteklerini fark eder; onu değerli bulup, önemsediğini göstermeye çalışırlar.

Güven;

Ailede çiftlerin birbirlerine her anlamda güvenmesi kaygı ve endişeden uzak davranmalarını sağlar. Gerek kadın gerekse erkek, eşine hem maddi hem de manevi anlamda güven duymalıdır ki aradaki sevgi ve saygı ilişkisi devam edebilsin. Bunun sağlanabilmesi için çiftlerin birbirine karşı dürüst davranmaları, saklı gizli şeyler yaşamamaları ve tüm çabalarının ailenin birlikteliği doğrultusunda olduğunu gösterebilmeleri gerekir. Ayrıca çocuklar kendilerini aile içinde güvende hissedebilmelidir. Tüm fiziksel, duygusal ve sosyal gereksinimlerinin anne ve babaları tarafından şartlar dâhilinde karşılanabileceğine, dış dünyanın zararlı etkilerinden ve tehlikelerinden korunabileceklerine inanmalıdırlar.

İletişim:

Sağlıklı bir ailede, iletişim dolaysız, açık, net, ayrıntılı ve dürüstçe olmalıdır. Kişiler birbirlerine değer verdikleri ve güvendikleri için iç dünyalarını, deneyimlerini, algılamalarını, duygu ve düşüncelerini herhangi bir kaygı duymadan, tüm ayrıntılarıyla paylaşmak isterler. Dürüst ve açıkça ifade edilen duygu ve düşünceler, diğerleri tarafından hor görülüp, yargılanmadan kabul ve ilgi görür. Gerekirse üzerinde tartışılarak uzlaşmaya gidilebilir. Bu da cesaretle fikirlerin açıklanıp konuşulmasını, uygarca tartışılmasını sağlar.

Sağlıklı bir iletişimin olmadığı ailelerde bireyler, birbirlerine gerçekte değer vermedikleri ve birbirlerine güvenemedikleri için, iç dünyalarını rahatlıkla paylaşamazlar. Yanlış anlaşılma, kabul görmeme endişesi, bireyleri içe kapanık olmaya ya da bu ihtiyaçlarını aile dışından kişilerle gidermeye iter. Bu ailelerde iletişim dolaylı, belirsizdir, saklı-gizli ve dürüst değildir, yalan çoktur. Savunucu iletişim yaygındır, en basit bir soru veya sohbet girişimi, saldırı, eleştiri, yargılama ve karşı düşünce olarak algılanır ve fikirler açıklığa kavuşmadan savunmalar başlar. Sonuçta kimse kimsenin gerçekte hangi duygu ve düşüncelere sahip olduğunu bilmeden, bireyler kendi yanlış algı ve kararları ile birlikte yaşamaya çalışırlar.

Değerler ve Kurallar:

Her ailenin yaşadığı toplumla uyumlu insani değerlere ve kurallara sahip olması aile içindeki karmaşayı önleyip, ilişkilerin sağlıklı yürümesini sağlar.

Çiftler kendi ailelerinden taşıdıkları değerleri ve kuralları, yeni ailelerinde de uygulamak isterler. Bu durumda bazen kültürel farklılıklardan kaynaklanan çatışmalar yaşanabilir. Önemli olan her iki tarafı da memnun edecek tarzda ortak değer ve kurallar üzerinde uzlaşıya gidilebilmesidir. Taraflar kendi alıştıkları tarzda bir aile düzenini sürdürmek için eşini zorlamamalı, her ikisi için de uygun olabilecek yeni bir değerler ve kurallar sistemini yeni kurdukları ailelerinde uygulamak üzere uzlaşabilmelidirler. Aksi takdirde eşlerden birinin kendini rahatsız hissetmesine rağmen güçlü tarafın ağırlığını koyarak uygulanan zoraki aile kurallarıyla çatışma ve sıkıntıların yaşanılması kaçınılmazdır.

Aile kuralları, açık seçik ifade edilmiş, belirgin ve esnek olmalıdır. Yani durum ve şartlara göre yorumlanarak, gerekirse esnetilerek uygulanabilmeli, akla yatkın, üyeleri zorlamayacak biçimde uygulanabilir olmalıdır. Bu kurallar tartışma konusu yapılabilir ve gerekiyorsa değiştirebilirler. Çocuklar aile değer ve kurallarını anlayabilecekleri yaşa geldiklerinde onlara açık ve net biçimde bunlar anlatılmalı, gerekçeleri açıklanmalı, sahiplenme ve benimsemeleri sağlanmalıdır. Çocukların aile değerleri ve kurallarını benimsemeleri ve uygulamalarında ebeveynlerin model olabilmesi önemlidir.  Anne ve babaların önemsemedikleri değerleri ve uymadıkları kuralları çocuklarına benimsetip, uygulatabilmeleri mümkün olmayacaktır.

Ailede davranışları düzenleyen kurallar açık seçik ifade edilmiş olmalı; gizli, belirsiz, katı, insafsızca, tartışılamaz ve değiştirilemez olmamalıdır. Otorite durumunda olan kişinin keyfine göre tanımlanıp ve uygulanır değil, tüm üyelerin çıkarlarını gözetebilecek biçimde ve birlikte alınan kararlar doğrultusunda olmalıdır.

Sorumluluk, Paylaşım ve İşbirliği:

Evliliğin temel amacı, yaşamın acı tatlı getirilerini birlikte paylaşarak hayatta güçlü kalabilmektir. Birbirinden her yönüyle farklı iki bireyin zamanla ortak beğeni ve zevkler oluşturarak hayatın yükünü ve mutluluğunu paylaştıkları bir birlikteliktir. Bu birliktelik her iki tarafı da destekleyici, yapıcı ve geliştirici bir yapıda olmalıdır ki bireyler bu ilişkiden tatmin olabilsinler. Evlilikteki birliktelik, bireyin kendinden başka bireylerin sorumluluğunu da üstlenmesini gerektirir. Kadın ve erkek toplumsal ve cinsel rolleri doğrultusunda ailenin sorumluluklarını paylaşır. Sorumluluk ve rol paylaşımı; bireylerin cinsel kimliklerine, kişisel özelliklerine ve yeteneklerine uygun ve adil olmalıdır. Bencillikten uzak, sorumlulukların farkında, eşinin yüklerini azaltmada destek olup, gerektiğinde özveride bulunabilen çiftler arasındaki sevgi bağı her gün daha da güçlenir.

Aynı zamanda yaş ve yetenekleri doğrultusunda çocuklara da sorumluluklar verilmeli, paylaşım ve işbirliğinin öğretilmesinde model olunmalıdır.

Aile içi ilişki, paylaşım ve işbirliğinin geliştirilmesi için mümkün olduğu kadar tüm üyelerin birlikte olabileceği zamanlar belirlenerek ortak etkinlikler planlanmalıdır. Örneğin akşam yemeklerine tüm ailenin birlikte oturması, birlikte televizyon seyretmek, bazı akşamlar televizyonsuz oyun ve sohbet saatleri planlamak, hafta sonlarını ve tatillerini birlikte geçirmek gibi ortak paylaşım ve etkinlikler, aile bağlarını güçlendirir. Ancak plan ve kurallara uyumun, tüm aile üyelerinin ortak kararları doğrultusunda belirlenip, kişisel ihtiyaç ve beklentileri karşılayacak biçimde düzenlenmesiyle mümkün olacağı göz ardı edilmemelidir.2

Uzm.Psk. Nihal ARAPTARLI