Şiddet eğilimli bireyin amacı, çevresindekileri kontrol ederek, gerçekte olmayan gücünü “kanıtlama” arzusudur. Çünkü şiddet, kendini zayıf, yetersiz, güçsüz hisseden kişinin en önemli savunma silahıdır. Bu silahı ancak kendinden daha güçsüz gördüğü kişiler üzerinde kullanarak içindeki zayıflığı kamufle etmeye çalışır.

Şiddet eğilimli bir kişilik nasıl oluşur?

Her insan doğduğunda tertemiz bir öze, berrak akışkan her kalıba girebilecek su gibi bir özelliğe sahiptir. İnsanın doğuş anında sahip olduğu bu cevher (öz), onun özbenliğini oluşturur. Akışkanlığı ve “her şey olmaya” yatkın özelliği ile özbenlik, bilinçaltının inşa edilme sürecinde, içinde bulunduğu kabın biçimine uymaya ve insanda kimlik duygusunu oluşturacak benlik (ego) yapısı da gelişmeye başlar. Sağlıklı bir kişilik gelişimi ancak sağlıklı bir ego gelişimi ve olgunlaşmasına bağlıdır.

Her çocuk, genetik olarak sahip olduğu mizaç potansiyellerini içinde doğduğu ailenin, toplumun normlarına göre biçimlendirerek kendi özbenliğini kuşatacak olan egosunu inşa eder.

İnsan doğası gereği doğuştan gelen bir yetersizliğe sahiptir ama aynı zamanda doğuştan gelen bir gelişme potansiyeli de vardır. Doğal gelişimin engellenmesiyle bireyde yetersizlik pekişmeye ve değersizlik inancı ortaya çıkıp, güçlenmeye başlar ki bu tehlikelidir. Çünkü “zayıfların yok olacağı” bilgisi genetik bir bilgidir. Milyarlarca yıllık evrimin, tüm canlıların genlerine yerleştirdiği bir bilgidir. Bilinçaltı bir şekilde zayıf, güçsüz olduğu bilgisine sahip oldukça kendini korumak için önlemler alacaktır.

Çünkü eğer değersizsen diğerleri seni sevmez, seni aralarına almaz, seni ezerler.

Ezilme olasılığı demek yaşamsal tehlike var demektir. Bu durumda bilinçaltı temel görevi olan hayatta kalma fonksiyonunu harekete geçirir.

Hayatta kalacaksın. Nasıl?

Hayatta kalmak için doğada güçsüz varlıklar ne yapıyorsa aynısını yapacaksın. Ya gizleneceksin ya da değersizliğini gizleyeceksin.

Gizlemek için öğrenilen, yaşanan ve gözlemlenen araçlar kullanılır. Yani toplumda zayıflık, güçsüzlük, yetersizlik belirtisi olarak nitelenen davranışlardan uzak durup aksine güçlülük belirtisi olarak nitelenen davranışlar benimsenir. Güçlü görünmek için toplum tarafından benimsenen kriterlerin peşinden koşulur.

Çocuk 3 yaşından itibaren anne ve babayla etkileşim içinde karşı cins ve kendi cinsine ilişkin rol davranışlarını öğrenmeye başlar. Çocukluk çağındaki öğrenmeler, özellikle de model alma deneyimleri ve kurduğu ilk özdeşimler cinsel kimliğin gelişmesini etkiler ve ona biçim verir.

Eksik etek diye tanımlanıp, kadının zayıf ve güçsüz gösterildiği, erkeğinse güç sembolu olarak sunulduğu bir toplumda, kız çocuklar kendilerini ezilmeye layık görmeye, erkek çocuklar da her türlü gücü, gücünün yettiğine kullanabilme hakkına sahip olduğuna inanarak büyürler.

Duyguları göstermenin zayıflık olarak nitelendiği toplumumuzda “erkek adam ağlamaz“ diyerek bir yandan erkek çocuk, doğal insani ihtiyacından mahrum bırakılırken diğer yandan da cinsel kimliğiyle ilgili kuşkular geliştirmesi sağlanır. Sokakta arkadaşlarından dayak yediğinde “pısırık ve karı mısın sen“ diye azarlanırken, kafa, göz yardığında “ aslan oğlum“ diye takdir gördükçe, toplumdaki “sözüm ona güçlü erkeğe“ özgü tutumları aşırı biçimde sergileyerek içindeki zayıf, güçsüz erkeği gizlemeye çalışır. Annesini, kendini ve kardeşlerini döven güçlü babasını model almaya başlar.

Bireyin kendi erkekliğini yoğun biçimde ortaya koyma çabası altta yatan kendine güvensizlik (zayıflık, güçsüzlük, yetersizlik) ile ilgilidir. Kendi erkek kimliğine ilişkin şüphesi olan kişiler; kendini aşırı erkeksi olarak sergiler, fiziksel güç ve cesarete önem verir, saldırgan, maceracı, pervasız, kaba ve serttir.

Nihal Araptarlı

Uzman Psikolog, Terapist