Çocuğun Yaşamında Annenin Yeri

Annelik, dünyanın en yaşanılası, en muhteşem lütuflarından biridir. Aldığı tüm övgüleri, fazlasıyla hak eder. Öylesine benzersiz, öylesine kıymetlidir ki… İnsanın yüreğini hamur gibi alıp alıp dönüştüren, kâinatın ritmiyle buluşturan, eşsiz bir tecrübedir. Anne çocuk ilişkisindeki süreklilik, tutarlılık ve aynılık çocukta temel güven duygusunun özünü oluşturmaktadır. Bebeklik çağında elde edilen güven duygusunun niceliği, bebeğe verilen besinlerin ya da yapılan sevgi gösterilerinin niceliğine değil, daha fazla anne çocuk arasındaki ilişkinin niteliğine bağlıdır. Yaşamın ilk yılında çocukla kurulan duygusal iletişim, çocukta güven ya da güvensizlik duygularının oluşumuna neden olmaktadır. Bu dönemde bebeğin temel görevi, güvenmeyi öğrenmektir. Erikson’a göre, bu dönemde çocuk, kurduğu güvenli ilişkilerle kendine ve çevresine güvenmeyi, ya da kurulan yetersiz temaslarla kendisine ve çevresine güvenmemeyi öğrenir. Bu da bebeğin, ileride çevresi ile kuracağı ilişkilerin temelini belirlemektedir.

Bebek için anne dünyanın tamamıdır ve kendinden bir parçadır. Anne gülümsedikçe bebek de gülümser ve böylece güvenli bağlanmanın ilk temelleri atılmış olur. Bebekteki bu temel duyguyu doyurmayan anneler, çocuklarının kendilerine güveni olmayan bebekler olmasına zemin hazırlıyor demektir.

Anne ve bebeklerin birbirlerine nasıl bağlandıklarını izlemek amacıyla yapılan çalışmalardan elde edilen çeşitli bilgiler vardır. Örneğin, doğumdan hemen sonraki kısa dönemde bebekleri ile temasta bulunan anneler ile çocuklar arasındaki bağlanmanın daha yoğun olduğu sonucuna varılmıştır. Yapılan çalışmada 1. grup anneler, doğumdan hemen sonra en az yarım saat temas etme imkânı bulmuşlardır. 2. grup anneler, hem doğumdan hemen sonra çocuklarıyla temas etme imkânı bulmuşlar hem de bebekleri her gün beş saat süreyle kendi yanlarında kalmıştır. 3. grup anneler doğumdan hemen sonra çocuklarıyla beraber olamamışlar, daha sonra her gün beş saat gibi uzun sürelerle bebekleriyle temas imkânı bulmuşlardır. 4. grup anneler ise, ne erken ne de sonraki dönemlerde çocuklarıyla yakın temas imkânına sahip olabilmişlerdir. Böylece, doğumdan sonraki zaman diliminde temas eden anne ve bebeklerde, çocuklarda iyi bağlanmanın ortaya çıktığı sonucu ortaya konmuştur. Aynı durum bebeğe gösterilen sevgi ve şefkat, ihtiyaçlarının doyurulması, bebeğin önemsenmesi ile de alakalıdır.

Annenin bebeği ile bütünleşebilmesinin altında, anneliğe hazır oluşu yatmaktadır. Annenin kendisi ile olan ilişkisi iyi olduğu takdirde, çocukla olan ilişkisi de iyi olacaktır. Anneliğe hazır olan birey, çocuğu ile bir olur, onunla tensel temas içersindedir. Onun, anne sütünden dolu dolu yararlanmasına imkan verir. Buna bağlı olarak, çocuğa gerekli duygusal besiyi aktarabilir. Bu şekildeki sağlıklı bir etkileşim ortamında ise, güvenli ilişkiler oluşur (Yavuzer, 2007: 129). Leo Tolstoy, annenin bir gülümsemesinin ne kadar değerli olduğunu, ‘’Çocukluk’’ isimli romanında, mükemmel bir biçimde ifade etmektedir kanaatini taşımaktayız.

‘’…Dünya güzeli annemin yüzü gülümsediğinde çok daha güzelleşirdi. O gülümseyince çevresindeki her şey aydınlanıyor gibi hissederdim. Hayatımın kötü anlarında eğer annemin gülümseyişini bir an için görebilme şansım olsaydı, üzüntünün ne olduğunu bilmezdim sanırım…’’

Psikolog Burçak Demirkan